12 Nisan 2010 Pazartesi

METTA BHAVANA: BARIŞA GİDEN YOL



Metta Bhavana, tüm duyarlı varlıklar arasındaki ilişkilerde şefkat ve nezaketi geliştirmek için yapılan bir tür meditasyondur. Batı dillerine yetersiz bir şekilde “meditasyon” olarak çevrilen etkinlik, Sankritçe “Dhyana” kelimesiyle ifade edilirken, Çincede “chan” olarak anılıyor. Kelimenin Japoncadaki karşılığı olan “zen”, Japon kültürünün dünya çapında daha popüler olması nedeniyle daha fazla kişice biliniyor.
Metta Budist literatürünün yazıya geçirilmesinde kullanılan ve Güneydoğu Asya’da konuşulan Pali diline ait bir kelimedir. “Bhavana”, “geliştirmek” ya da “işlemek”, “metta” ise “sevgi”, “dostluk”, ya da “şefkat” ve “nezaket” anlamına gelir. Teosofik terimlerle ifade edecek olursak, Metta, “kama manas” ve daha alt basamaklardaki yer alan ve kişiliği oluşturan bedenlerin bildikleri ve yetenekli oldukları bir sevgi türü değildir. Metta Bhavana’yı anlamak ve uygulayabilmek için irade, sezgi ve saf zihin üçlüsünün yani bireyin yetilerini geliştirmeye ihtiyaç duyarız.
Metta Bhavana uygulamasında sadece kendimizin dışında kalan varlıklara değil, kendimize de sevgi ve nezaket göstermeyi amaçlarız. Kendimize sevgi göstermek? Bu fikir, Budist etik anlayışına yabancı olan kültürlerin içinde yetişmiş herkese garip ve hatta itici gelebilir. Özellikle Semitik dinlerin belirli yorumlarıyla beslenen kültürlerde benlik, ya da “nefs” kavramları, insanların zihninde bencillik ve benmerkezcilik gibi olumsuz çağrışımlara neden olur. Kendini sevmek günah sayılır. Böyle kültürlerde pratikte insanlar arasındaki ilişkilerde bencilliğin, benmerkezciliğin ve sevgisizliğin bu kadar yaygın oluşu ilginç ve trajikomik bir çelişkidir.
Bu çelişki neden kaynaklanıyor olabilir? Aslında kişiliğimizin sadece bazı özelliklerini sevmememiz bile, psikolojide yansıtma adı verilen bir savunma düzeni geliştirmemize neden olur: Bir yandan sevmediğimiz özelliklerimizin varlığını inkar eder, diğer yandan onları sürekli başkalarında görür ve onları bu yüzden sevimsiz buluruz. Örneğin kibirli bir insan, sürekli başkalarının kibirli davranışlarını fark eder ve onları eleştirirken, kendisinin çok alçakgönüllü olduğunu sanabilir. Oysa kendimizi kibir gibi olumsuz özelliklerimizle birlikte kabul eder, sever ve anlayış gösterirsek, başkalarına da kusurlarına karşın aynı şekilde davranmamız kolaylaşır. Öyleyse kendimizi sevmemiz, kendimize şefkat ve anlayış göstermemiz bencillik ifadesi değil, başkalarıyla ilişkilerimizi olumlu yönde geliştirmek için gerekli bir önkoşul gibi görünüyor.
Metta Bhavana sadece onayladığımız özelliklere sahip olan ve hoşumuza giden varlıklara yönelmez, aşamalı olarak onaylamadığımız, sevmediğimiz varlıklara kadar genişler. Bu kolaydan zora giden bir yaklaşım sözkonusudur. Metta Bhavanayı ilk aşamada kendimize, ikinci aşamada sevdiğimiz, değer verdiğimiz kişilere, üçüncü aşamada tarafsız olduğumuz, kendilerine karşı herhangi bir şey hissetmediğimiz insanlara, dördüncü aşamada sevmediğimiz hatta nefret ettiğimiz kişilere, son aşamada ise tüm duyarlı varlıklara yöneltiriz.
Metta Bhavana uygulaması sayesinde, başkalarıyla ilişkilerimiz daha ahenkli bir hale gelir, daha az çatışma yaşarız, varolan uyumsuzlukları çözeriz ve iyi ilişkiler kurduğumuz insanlarla olan bağlılığımızı derinleştiririz. Öfke, içerleme, incinme gibi duygularla daha kolay başederiz. Bu sayede çevremizdekilerle daha çok duygudaşlık kurarız, onlara karşı daha duyarlı ve düşünceli, nazik ve bağışlayıcı davranabiliriz. Başkalarınına ve kendimize ait olumlu özellikleri daha çok takdir eder, hatalara ya da kusurlara gereğinden fazla odaklanmayız. Daha sabırlı olmayı öğreniriz.
UYGULAMA
Metta Bhavana meditasyonu da temelde diğer meditasyon türleri gibi uygulanır. Meditasyon yaparken lotus oturuşu adı verilen özel bir şekilde bağdaş kurarak oturmayı gerektiren yöntem popüler kültürde en çok bilineni olsa da, tek yöntem değildir. Kişinin sakin bir ortamda sadece kendi nefes alıp verişine odaklanarak, hareketsiz ve sessiz kalarak alıştığı biçimde oturması yöntemiyle yapılan meditasyon, en yaygın uygulamadır. Bunu yaparken gözlerimizi yarı aralık bırakarak karşımızdaki yakın bir noktaya bakarız.
Meditasyon yaparken zihnimizin geçmişe ya da geleceğe ilişkin düşüncelere ve duygulanımlara dalması, başka bir zaman ve mekanda olmayı arzulaması olağandır. Batılı meditasyon uygulayıcılarınca (Alice Harikalar Diyarında öyküsüne gönderme yaparak) “tavşan delikleri” olarak anılan bu düşüncelere ve duygulanımlara direnmek, onları bastırmaya çalışmak doğru olmadığı gibi, faydasızdır. Chan ya da Zen okullarında eğitim alan uygulayıcılarsa, eğitilmemiş insan zihnini daldan dala atlayan bir maymuna benzetirler. Maymun zihninin (ya da Kama Manas’ın) alışkanlıkları, bir işi mümkün olduğu kadar hızlıca ve fazla özen göstermeden yapıp bir sonraki aşamaya geçmek yönündedir ve bu zihin belirli bir yer ve anda uzun süre kalmaktan kaçınarak hayal aleminde dolaşmayı yeğler. (Belki de bu yüzden televizyon izlemek, bu zihin yapısına en uygun eğlencedir.) Ayrıca Kama Manas, mutlaka maddi ya da gayrı maddi bir şeyi elde etme, sahip olma, kaybetmemek için uğraşma, kendisini onaylatma, doğrulatma vb. vb... peşindedir. Bu bağımlı zihin durumu insanı köleliğe, mutsuzluğa ve huzursuzluğa iter. Meditasyon yapabilmek için bu alışkanlıkları değiştirmek gerekir. Alışkanlıkları değiştirmeyi öğrenme sürecinin, okullarda genellikle izlenen öğretim yöntemi olan teorik bilgileri ezberleme yönteminden farklı bir süreç olduğunu aklımızda tutmalı, acele etmeden, kendimize öğrenmek için gerek duyduğumuz zamanı tanımalıyız. Alışkanlıkları değiştirmek ve yeni alışkanlıklar edinmek ancak irademizi kullanarak yapacağımız düzenli uygulamalar yoluyla mümkün olur.
Zihnimizi meditasyon etkinliğine uygun hale getirmek için yapmamız gereken, meditasyon sırasında düşündüğümüz ve hissettiğimiz geçmişe ya da geleceğe ilişkin her şeyi, hayali bir not defterine not ettiğimizi düşünerek, zihnimizi yeniden içinde bulunduğumuz an ve mekana geri getirmek ve nefesimize odaklanmaktır. Amacımız zihnimizi tamamen boş hale getirmektir.
Nefes alıp verme yöntemimiz de farklı meditasyon uygulama tarzlarına göre değişir. Bir yönteme göre, içimizden 8’e kadar sayarken yavaşça önce ciğerlerimizin üst kısmını, sonra göğüs kafesinin altında yer alan diyafram kasımızı dolduracak şekilde nefes alırız. Diyaframımızın göbek deliğinin 4-5 santim altında yer alan tanden noktasına kadar genişlemesini sağlarız. Nefesimizi üç saniye kadar tuttuktan sonra yine sekize kadar sayarak yavaşça dışarı veririz. Her nefes verişte kaslarımızı alnımızdan başlayarak ayak ucumuza kadar birer birer sırayla gevşetiriz. Meditasyon uygularken nefes borumuzun doğal konumda olması için, omurgamızı kuyruk sokumumuzdan ense köküne kadar doğal şekilde dik tutmaya özen gösteririz. Bu amaçla bir yastıktan da yararlanabiliriz. Önemli olan kendimizi gergin hissetmemek ve bedenimizdeki doğal süreçlerin akışına izin vermektir.
Metta Bhavana meditasyonunu uygularken o anda hissttiğimiz duygulara yoğunlaşırız. Duygulanımlar sandığımız gibi her zaman pasif bir şekilde kabullendiğimiz, kendiliğinden gelişen yaşantılar değildir. Daha çok, belirli durumlarda vermeye alıştığımız belirli tepkiler olarak tanımlanabilirler. Varoluşumuzu idrak ettiğimiz her an, ne hissedeceğimizi seçme şansına bir ölçüde sahibiz. Üzüntü, nefret, öfke, pişmanlık, utanç gibi duygulanımlara tutunmaz ve bizi terk etmelerine izin verirsek sevinç, şefkat, sabır, bağışlama gibi duygulanımlara yer açabiliriz.
Bedenimizin duruş biçimi de duygulanımlarımızı etkiler. Belirli duygulanımları yaşarken bedenimizin nasıl biçimler aldığını düşünelim. Örneğin üzüntü, göğsün içeri çökmesi, sırtın kamburlaşması, başın yere eğilmesiyle bedenimizde ifadesini bulur. Böyle bir duruşla moralimizi yüksek tutmamız mümkün değildir. Yüzümüzde, hiç bir neden aramaksızın bir gülümseme oluşmasına izin verirsek kendimizi daha iyi hissettiğimizi gözlemleyebiliriz.
Beden, zihin ve duygulanımlarımızı yönlendirmeyi öğrendikten sonra, Metta Bhavana’yı yönelttiğimiz kişiyi ve onun sevgi ve saygı uyandıran özelliklerini düşünerek kendi kendimize şu cümleleri tekrarlarız:
“Tehlikeden uzak ol.
Mutlu ol.
Güçlü ve sağlıklı ol,
İyi hisset.”
Metta Bhavana meditasyonunun sevmediğimiz hatta nefret ettiğimiz kişilere yöneldiğimiz dördüncü aşaması diğerlerinden daha zor gözükebilir, çünkü bu kişiye karşı çok güçlü olumsuz duygular besliyor olabiliriz. Ancak duyguların gelip geçici olduğunu ve temellerinde belirli bir zihinsel tutumun (bağımlılığın ya da esaretin) yattığını hatırlamalıyız. Yine “yedi katlı yapı” teorisine uygun şekilde ifade edersek, arzu duyan zihnimizi saf zihnimizle denetleyebilir ve onun nefrete, öfkeye neden olan tutumunu değiştirebiliriz. Bu aşamada şu sözleri tekrarlarız:
“Mutluluğu kendim için olduğu gibi senin için de istiyorum.
Şefkat ve nezaketle karşılaşmanı dilerim.
Manevi ve fiziksel acıdan kurtulmanı dilerim.
Barış ve ahenk içinde yaşamanı dilerim.
Tüm varlıkların mutlu, huzurlu ve rahat olmasını dilerim.”
Bir çiçekçinin yanından geçerken duyduğunuz çiçek kokularını veya tanımadığınız birinin içeri girerken sizin için bir kapıyı tutmasını hatırlayın. İşte o anda hissetikleriniz, Metta Bhavana meditasyonunuyla yaratılması amaçlanan duygulanımlardır. Bu duygulanımların dalga dalga yayılmasından bütün duyarlı varlıklar yararlanır.

KAYNAKLAR:
Zen; a manual for Westerners, Sekiguchi, Shindai, Japan Publications, 1970
Loving Kindness Meditation, Ven. Sujiva, Buddha Dharma Education Association, www.buddhanet.net, 1991
Zen Diary, Paul Wienpahl, Harper & Row, 1970
www.wildming.org/metta
http://www.beyondzen.org/2007/08/06/metta-the-practice-of-loving-kindness-2/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder